Hepimiz tarihe tanıklık ettiğimiz günlerden geçiyoruz.
Bankacı kökenli bir ekonomist olarak bankacılığa ilk başladığım gün, o günki yöneticimin söylediği bir cümleyi bugün gibi hatırlıyorum.
“İnsanlar için önemli olan iki şey var biri sağlık biri de para” Bu cümle her zaman için genel bir cümle olmakla beraber içinde bulunduğumuz günlerde global olarak düşündüğümüz ve iki konunun da aynı anda gündemde olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Sağlığımızı düşünerek evde kalmak isterken diğer taraftan da yarın ekmeğimizi kaybedip kaybetmemekle ilgili düşünceler içindeyiz. Dolayısıyla içinden geçtiğimiz dönem hem sağlık hem de para açısından hepimizin öncelikli gündem maddesi.
Sizleri biraz eskilere götürerek farklı bir bakış açısı ile günümüz para sisteminin nasıl kurulduğuna dair bir özet geçmek istiyorum.
Dünyada uygulanan para sistemi 1816 yılından 1914 yılına kadar altın standardı idi. Yani Merkez Bankaları kasalarında bulunan altın karşılığında para basabilmekteydiler. Her para birimi altına çevrilebilmekteydi. 1914 yılında I. Dünya Savaşı ile harcamaları artan ülkeler, altın standardından dalgalı kur rejimine geçmek ve paralarını daha güçlü para birimlerine (Pound gibi) endeksleme yoluna gitmişlerdir. Ta ki 1944 yılında ABD’nin Bretton Woods kasabasında dünya ticaretini kolaylaştırmak ve serbestleştirmek için uluslararası bir ticari ve mali sistem kurmak için anlaşma yapana kadar. Bu anlaşma ile IMF ve Dünya Bankası’nın kurulmasına karar verilmiştir.
Bretton Woods sistemi ile ayarlanabilir bir kur sistemine geçilmiştir, bu sisteme göre ABD dışındaki ülkeler ulusal para birimlerini Amerikan Doları cinsinden tanımlayacaklardır ve ABD’nin para birimi 1 Ons Altın, 35 Dolar’a sabitlenmiştir. Bu sistem ile Dolar dünyada rezerv para statüsünü kazanmış ve FED (Amerikan Merkez Bankası) dünyanın merkez bankası rolünü üstlenmiştir. Yabancı merkez bankaları Dolar rezervlerini Amerikan Merkez Bankası’na vererek diledikleri zaman altına çevirebileceklerdir.
1960’lı yıllara kadar sorunsuz gelen sistem, artan likidite talebi ve altın rezervinin sınırlı olmasıyla 1973 yılında yıkılmıştır. Sistemin çökmesi ile birlikte değişik kur sistemleri uygulansa da birçok ülkede esnek kur sistemi belirlenmiş ve para birimleri serbest dalgalanmaya bırakılmıştır.
Amerika’nın Bretton Woods anlaşması ile üstlendiği dünyanın merkez bankası olma rolü günümüze kadar devam etmiştir. Uluslararası ticarette tüm işlemlerin dolar ile yapılması, doları diğer tüm ülke para birimlerine karşı güçlü konumda olmasını sağlamıştır. Tabi dikkatinizi çekmek istediği bir konu daha var. Basım maliyeti dışında hiçbir masrafı olmayan dolar Amerika’yı dünyanın süper gücü olmasını sağlayan en önemli güç. ABD, bu dolar hakimiyetini kendi çıkarları uğruna kullanmayı da çok iyi başarmaktadır.
IMF ve Dünya Bankası ile az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri fonlayan bu kurumların, ABD’nin siyasi hedefleri uğruna acımasızca felakete sürüklenmekte olduklarına defalarca şahitlik ettik. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler de ABD’nin farklı bir politika ile petrol rezervlerini eline geçirmekten öte bir şey değildir.
Yıllardır elinde küresel bir güç barındıran ABD’nin bu gücünü kaybetmek istemeyeceği ve bu uğurda elinden gelen her şeyi yapacağı aşikar.
Günümüze dönecek olursak, önceleri sessiz ve derinden gelen Çin’in, yakın gelecekte ABD’nin küresel güç olma özelliğini elinden alması çok uzak gibi görünmemekte.
ABD ve Çin birbirlerini Covid- 19 Virüsü ile ilgili biyolojik silah kullanmakla suçluyor. Kimin virüsü biyolojik silah olarak kullandığını yukarıda anlattığım bilgiler ışığında sizlerin takdirine bırakıyorum.
Virüsün Dünya ekonomisine verdiği zararı minimuma indirmek ile ilgili her ülke ekonomik tedbirlerle ekonomisini korumaya çalışıyor. Bu bağlamda ABD’nin aldığı ekonomik tedbirlere baktığımızda FED’in faiz oranlarını sıfıra yakın düzeye çektiğini, piyasaya 4 trilyon dolara kadar likidite sağlayacağı ve yetmez ise piyasayı daha fazla likidite sağlayacağı yönünde.
Alınan önlemlerle en kısa zamanda eski günlerimize geri dönmek umuduyla…
Sağlıkla ve sevgiyle kalın…
İdem